Son iki yıldır dünyanın gündemini meşgul eden COVID-19 pandemisi ve onun getirdiği yüksek belirsizlikler, sivil toplum kuruluşlarının sorumluluğunu birkaç kat daha arttırırken işlerini de bir o kadar zorlaştırdı. Bu durumdan en az kayıpla çıkmak ve pandeminin etkilerini en aza indirgemek için verilen mücadelede herkes gibi STK’ların da alması gereken dersler oldu.
Pandemiyle en canlı şekilde yüzleşen sağlık sektörü ve sağlık kurumları, belki yüzyıllardır süregelen birçok kuralı ve yöntemi bir kenara koyarak çok daha çevik bir yaklaşımla yeni yöntemler ve araçlar geliştirmek durumunda kaldı. Bir yandan virüsün yayılması durdurulmaya çalışılırken diğer yandan virüsle baş edebilecek aşılar ve ilaçlar geliştirilmeye çalışıldı. Diğer yandan virüse yenik düşen insanları hayatta tutabilmek için daha önce uygulanmamış araçlar ve yöntemler denendi. Devletler ise bütün bunları yönetirken diğer yandan da ülkenin ihtiyacı olan temel hizmetleri aksatmamak için hiç olmadığı kadar esnek ve hızlı yöntemler geliştirmek zorunda kaldı. Panik hâlindeki ülkeler birbirlerinin mallarına el koymaya başlarken birçoğu yardıma muhtaç duruma düştü.
Bütün bu yaşadıklarımızı tek tek saymadan içinden geçtiğimiz bu belirsiz ve zorlu süreçte herkes normal iş yapışını değiştirmek ve yeni duruma cevap verebilecek çeviklikte bir modeli benimsemek ve belirsizliklerle baş etmek zorunda kaldığını kayıt düşebiliriz.
Dünya ekonomisiyle beraber tedarik zincirlerinde de ciddi kırılmalara ve belli odak noktalarının değişmesine sebep olan bu süreç, birçok insanı da işinden etti. Durum böyle olunca insanlar daha fazla sosyal desteğe muhtaç hâle geldi. Tam da burada STK’lardan beklenti birkaç kat daha artarken bağış ve fon imkânları da azalmaya başladı. Yapılan planların, programların ve bütçelerin anlamını yitirdiği ve yeni durum yeni bir yaklaşımı zorunlu kıldığı için birçok kurum bu duruma ayak uydurmakta oldukça zorlandı. Ancak kullandıkları entegre dijital çözümlerle karar alma süreçlerini çevikleştiren, aynı anda birçok sorunla baş edebilme yeteneği geliştirebilen kurumlar sahada fark ortaya koyabildi.
COVID-19 gibi istisnai durumlar; cesaret, açıklık ve alçakgönüllülüğün birlikte ortaya konulmasını gerektiriyor. Kriz zamanlarında doğru karar vermeyi zorlaştıran ne belirsizlik ne de muğlaklıktır; daha ziyade aşırı güven, erteleme ve eksik veya taraflı verilerdir. Doğru senaryolar iyi yürütüldüğünde gelecekteki olasılıkları daha doğru tahmin ederek tereddüdü azaltabilir veya tamamen ortadan kaldırabilir ve böylece aşırı güven tuzağına düşme riskini de azaltabiliriz. Kuracağımız teknolojik sistemlerle geleceğe dönük sezgilerimizi nesnel şekilde ölçülen nitel verilerle birleştirerek eksik ve taraflı veri riskini ortadan kaldırabiliriz.
Dünyada sivil liderler, sivil gündemleri kalıcı şekilde yeniden şekillendirme ihtiyacından bahsediyor ve birçok kuruluş yeni ekonomik, politik ve uluslararası gündemler oluşturmaya başlıyor. Peki, bütün bunlar olurken biz kendimizi büyük resmin neresinde görüyoruz?