2023’te yaşanan olaylar afet, göç ve aile olgularının Türkiye’de sosyal politikaların merkezine yerleşeceği/ yerleşmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu durum Cumhuriyetin 100. yılında sosyal politikaların odağı açısından önemli bir değişime de işaret etmektedir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren Türkiye’de sosyal politikaların odağında genellikle çocuk refahı, eğitim ve sağlık konuları yer almıştır. Cumhuriyetin 100. yılında ise artık sosyal politikaların afet ve göç konularını merkezî ilgilerine dâhil edilmesinin gerekliliği açıkça ortaya çıkmıştır. Bu yazıda 2023 yılında Türkiye’de sosyal politikaları afetler, göç ve aile başlıkları altında değerlendireceğiz.
Afetler
6 Şubat 2023 tarihinde ülkemiz büyük bir afetle sarsıldı. Cumhuriyetin 100. yılında Asrın Felaketi olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli deprem bu yılı hüzün yılına çevirdi. Bu afetin sosyal politika açısından bize öğrettiği bazı hususlar oldu. Zira yıkıcı olduğu kadar öğretici olan afetlerden dersler çıkarmak zorundayız.
Afetin insanlar üzerindeki fiziksel, duygusal ve psikososyal etkilerini anlamak, afetlerden kaynaklı muhtemel kayıpları azaltmak, mağdurlara acil ve uygun yardımı ulaştırmak ve hızlı ve kalıcı bir iyileşmeyi temin etmek gerekir. 6 Şubat Depremi bize özellikle kalıcı bir iyileşme hususunda sosyal politikalarımızı geliştirmemiz gereğini hatırlattı.
Doğa ve insan kaynaklı afetler karşısında incinebilirliği azaltmak ve direnci arttırmak için en güçlü araçlardan biri olan sosyal politikalar mikro, mezzo ve makro düzeylerde bireyi, grupları ve toplumu güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu yönüyle afet yönetiminin bir parçası olan afetlere karşı dirençliliğin arttırılması konusunda önemli bir boyutunu temsil etmektedir. Bu sebeple sosyal politikalar toplumun afetlere karşı dirençliliğini arttırmaya yönelik stratejiler de içermelidir. Bunun için eğitim programları, toplumsal bilinçlendirme kampanyaları ve güvenli altyapı yatırımları gibi hususları gündemine getirmelidir.
Aile, toplum ve sınıf gibi geleneksel destek yapılarının çözülüşü ve bireyin sosyal destekten mahrum kalması, afetler söz konusu olduğunda incinebilirliği son derece arttırmaktadır. Bu bakımdan sosyal politikaların bireyin riskler karşısındaki yalnızlığını ve kimi zaman çaresizliğini dikkate alması beklenir. Ancak neoliberal iktisadi politikalarla birlikte refah devletinin çözülüşü, sosyal politikaların da bireyi ve toplumu güçlendiren bir araç olmaktan uzaklaşması neticesini doğurmuştur. Hâlbuki özellikle afetler söz konusu olduğunda zarar azaltmadan iyileşme aşamasına kadar afetle mücadelenin her boyutunda sosyal politikanın önemi anlaşılmaktadır.
Afet araştırmacısı Vakis, iyi bir sosyal koruma sisteminin herhangi bir risk yönetimi stratejisinin mütemmim cüzü olduğunu ileri sürer. Bu bağlamda beklenmeyen doğa kaynaklı afetler ortaya çıktığında uyum sağlayabilen, hükûmet, hükûmet dışı ve özel sektör paydaşlarının çabalarını koordine edebilen ve afet öncesinde mevcut bulunan bir sosyal koruma sistemi diğer acil durum tepki mekanizmalarının tamamlayıcısı olabilir ve bu mekanizmalarla eş zamanlı hareket edebilir. Böylesi bir sistem, politika yapıcıların belirli gruplarının maruz kaldığı riskleri kolaylıkla saptayabilmesine izin veren ve acil durum yönetim stratejisinin bir parçası olarak işlev görebilen bir analiz ve bilişim sistemi üzerine bina olmalıdır.
2023’te Türkiye’de meydana gelen depremler, sivil toplumun afet yönetiminde belirgin bir rol oynadığını gösterdi. Şubat ayındaki büyük depremden hemen sonra olağanüstü bir sivil toplum hareketliliği yaşandı ve psikososyal destekten şehirlerin imarına kadar tüm aşamalarda güçlü bir sivil toplumun varlığına şahitlik ettik.
Göç
2023 sonu itibarıyla Türkiye’de geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sayısı 3.199.927, yakalanan düzensiz göçmen sayısı 254.008, uluslararası koruma başvurusu yapan kişi sayısı 19.017 olarak kayıtlara geçmiştir. Söz konusu bu üç grup da doğrudan sosyal politikanın öznelerini teşkil etmektedir. Türkiye’de henüz göçmenlerin uyumuna dair politikalar ve kurumsal pratikler söz konusu olmamakla beraber özellikle sivil toplum düzeyinde -uluslararası fonlardan da yararlanmak suretiyle- önemli uyum faaliyetleri yürütülmektedir. Kamunun da uyumla ilgili tutumuna olumlu katkı sağlaması hasebiyle Türk Kızılay’ın faaliyetleri bilhassa önem taşımaktadır. 2023 yılı itibarıyla Türk Kızılay’ın göçmenlerin uyumuna önemli katkı sağlayan Türkiye genelinde 19 Toplum Merkezi bulunmaktadır. Bu merkezler çeşitli destek hizmetleri, eğitim imkânları ve sosyal etkinlikler sunarak göçmenlerin topluma uyum sağlamalarını kolaylaştırmaya çalışmaktadır. Türk Kızılay Toplum Merkezlerinde aşağıdaki başlıklarda önemli faaliyetler yürütülmeye devam etmektedir.
Dil Eğitimi: Göçmenler için dil bariyeri uyum sürecinde önemli bir engeldir. Toplum Merkezleri dil eğitimi programları düzenleyerek yeni gelenlere yerel dilde iletişim kurma yetenekleri kazandırmaya devam etmektedir.
Mesleki Eğitim ve İstihdam Hizmetleri: Göçmenlerin yerel ekonomiye katkı sağlamaları için mesleki becerilerini geliştirmeleri önemlidir. Toplum Merkezleri, mesleki eğitim programları ve istihdam hizmetleri aracılığıyla bu konuda destek olmayı sürdürmektedir.
Sosyal Hizmetler: Göçmenlerin ihtiyaç duyabileceği çeşitli sosyal hizmetler, Toplum Merkezleri tarafından sağlanmaktadır.
Kültürlerarası Eğitim: Toplum Merkezleri, farklı kültürler arasında anlayışı arttırmak ve toplum içinde çeşitliliği teşvik etmek amacıyla kültürlerarası eğitimin altını çizen faaliyetler yürütmektedir. Yerleşikler ve göçmenleri buluşturan bu bakış açısı, göçmenlerin uyum sürecine olduğu kadar yerel toplumun da demokratikleşme düzeyinin yükselmesine hizmet eder.
Sosyal Etkinlikler ve Toplumsal Katılım: Göçmenlerin yerel topluma daha hızlı uyum sağlamalarını mümkün kılmak için Toplum Merkezleri sosyal etkinliklere ev sahipliği yapmaya devam etmiştir. Bu etkinlikler, göçmenlerin yerel topluma adapte olmasını kolaylaştırmaya ve sosyal ağlar kurmalarına yardımcı olmuştur.
Hukuki Destek: Göçmenlerin hukuki hakları konusunda bilgilendirilmesi ve gerekirse hukuki destek almaları için toplum merkezleri önemli bir rol oynamaya devam etmiştir.
Toplum Merkezleri, göçmenlerin uyum sürecinde önemli bir araçtır ve göçmenlerin yerel toplumla daha etkili bir şekilde bütünleşmelerine yardımcı olmaktadır. Bu merkezler, kültürel çeşitliliği kucaklayan ve toplumsal uyumu destekleyen bir ortam sağlayarak daha kapsayıcı bir toplum oluşturmaya katkıda bulunabilirler. Bu bakımdan Toplum Merkezleri, Türkiye’de sadece göçmenlere hizmet sunan kuruluşlar gibi görünmekle beraber hem daha kapsayıcı bir toplum tasavvuruna hizmet etmekte hem de sosyal politikaların yereli dikkate alan, ademimerkeziyetçi ve dinamik bir yapıya bürünmesi gereğini hatırlatan ve kanıtlayan önemli aktörlerdir.
Sonuç olarak 2023 yılında da Türkiye dünyadaki en büyük mülteci topluluklarından birine ev sahipliği yapmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için olağanüstü çaba sarf etmeye devam etmiştir. AB’nin 2011’den bu yana mültecilere tahsis ettiği yaklaşık 10 milyar avroluk desteğin yaklaşık 7 milyar avroluk kısmı Eylül 2023 itibarıyla aktarılmıştır.
Türkiye’de 2023 yılında sadece göçmenlere karşı değil tüm farklılıklara/ çeşitliliğe karşı kapsayıcı, adil ve demokratik bir içerme tutumunun altını çizen gelişmeler de oldu. Ocak ayında 2023-2030 dönemini kapsayan yeni bir Roman stratejisi ve 2023-2025 dönemini kapsayan bir eylem planı kabul edilmiştir. Romanların sorunlarına çözüm yolları bulunması, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve vatandaşlar arasında sosyal içermenin sağlanması amacıyla eğitim, istihdam, barınma, sağlık, sosyal hizmetler ve sosyal yardımlar ile izleme ve değerlendirme alanlarında eylemler tanımlanmıştır.
Aile
26 Ekim 2023 tarihinde Türkiye’de sosyal politikaların aile merkezli oluşturulmaya devam edeceğini işaret eden “Türkiye Yüzyılında Ailemiz, İstikbalimiz” temasıyla Aile Şûrası düzenlendi. Şûrada tartışılan komisyon başlıkları ise şunlardı:
- Nüfus ve Demografi: Yaşlanan Bir Dünyada Aileyi Yeniden Düşünmek,
- Çevre ve İklim: Muhtemel Krizler Karşısında Aile,
- Aile ve Hukuk: Kurumlar Arası İş Birliği,
- Dijitalleşme Sürecinde Aile: Kriz mi, Fırsat mı?,
- Sosyal Kalkınma ve Aile: Sosyal Refahın Adil Paylaşımı,
- Yaşam Döngüsü ve Aile Dayanıklılığı: Aileyi Güçlendirmeye Yönelik Öneriler
Aile Şûrasının komisyon başlıkları, Türkiye’de aile merkezli sosyal politikaların yanı sıra bazı önemli hususların da öne çıkacağını işaret ediyordu. Buna göre;Türkiye artık yaşlı bir nüfusa sahiptir. Yaşlı bir nüfusla ilgili sosyal politikalar; toplumun yaşlanan demografik yapısına uygun önlemleri almayı, yaşlı bireylerin yaşam kalitesini arttırmayı ve onların ihtiyaçlarına yönelik destekleri içermektedir. Bu bakımdan yaşlı nüfusun yaşam kalitesini arttırmak, toplum içinde aktif bir rol almalarını teşvik etmek ve yaşlanma sürecinde karşılaştıkları zorlukları azaltmak amacıyla sağlık hizmetleri, sosyal güvenlik ve emeklilik, konut ve altyapı, eğitim ve toplumsal bilinç, toplumsal katılım ve bakım ve destek hizmetleri başlıklarında yaşlı merkezli bir dönüşüm yaşanacağı anlaşılmaktadır.
Çevre ve iklimle alakalı sosyal politikalar; çevresel sürdürülebilirlik, iklim değişikliğiyle mücadele, doğal kaynakların etkili bir şekilde kullanılması ve toplumun bu süreçlere uyum sağlaması gibi konuları kapsar. Bu politikalar genellikle çevresel sorunlara duyarlı, adil ve kuşatıcı bir yaklaşımı içerir. Bu bakımdan, çevre ve iklimle ilgili muhtemel güçlüklere karşı toplumu ve aileyi güçlendirmeyi, çevre dostu uygulamaları teşvik etmeyi ve gelecek nesillere daha sürdürülebilir bir dünya bırakmayı amaçlayan sosyal politikaların şu hususlara odaklanacağı anlaşılmaktadır: Yeşil enerji politikaları, iklim/ çevre adaleti politikaları, çevre eğitimi ve bilinçlendirme, yeşil istihdam.
Dijitalleşmenin aile yaşamına etkisi hem fırsatlar hem de krizler içerebilen karmaşık bir konudur. İletişim kolaylığı, eğitim ve öğrenme fırsatları, iş ve kariyer olanakları, eğlence ve bağlantı gibi konularda fırsatlar getiren dijitalleşmenin aile açısından önemli birtakım krizleri de gündeme getireceği açıktır. Dijital bağımlılık, gizlilik ve güvenlik endişeleri, dijital çatışmalar ve dijital uçurum gibi krizlerin yaşanması beklenebilir. Bilinçli dijital kullanım, ailenin bu değişen ortama uyum sağlamasına yardımcı olabilir.
Aile Şûrası içeriğine ve 2023’teki diğer sosyal politika gündemlerine bakıldığında aileyi çevreleyen bu türden başlıkların altı çizildiği görülmektedir. Ailenin toplumun yapı taşı işlevine meydan okuyan hareketlere karşı 2023 yılında ahlaki değerlere daha çok vurgu yapıldı, eğitimde geleneksel değerlerin korunması önemli bir konu oldu ve aile destek programları daha da güçlendirildi.
2023 yılında ayrıca para politikasının sıkılaştırılması, vergilerin arttırılması gibi ekonomik yaptırımların aileye olumsuz yansımaları olmuştur. İş kaybı ve finansal zorluklar, ev sahipliği ve konut sorunları, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim zorlukları gibi süreçler beraberinde pek çok problem getirmiştir. Stres ve anksiyete düzeyi artmış, iş-yaşam dengesinde zorluklar baş göstermiş, ailede iletişim sorunları ortaya çıkmış ve bu da ailenin dayanıklılığını ve uyum yeteneği baltalamıştır. Toplumdaki sosyal destek ve dayanışma ağları da zayıflamaya başlamıştır. Türkiye’de sosyal politikaların aile merkezli olması her zaman aileyi güçlendirdiği anlamına gelmez. 2023 yılı bu bakımdan olumsuzluklara da şahitlik ettiğimiz bir yıl oldu. Ekonomik krizin yükünü ailenin omuzlarına yükleyen ve sosyal refah sisteminin yükü paylaşan bir paydaşı olarak aileyi konumlandıran bakış açısı son tahlilde aileye zarar verecektir. Aksine Türkiye’de aileyi güçlendiren sosyal politikalara ihtiyaç vardır. Bu bakımdan, aile içi değerlere vurgu arttırılmalıdır ve ayrıca şu hususlarda sosyal politikalar güçlendirilmelidir: Aile yardımı ve ikramiyeler, eğitim ve çocuk bakım desteği, çocuk yardımları, evrensel sağlık hizmetleri, aile danışmanlığı ve destek hizmetleri, iş-yaşam dengesi politikaları ve aile içi şiddetle mücadele.
Unutulmamalıdır ki kriz dönemlerinde aileleri destekleyen politikalar, ekonomik iyileşme sürecini hızlandırabilir ve toplumsal dayanıklılığı arttırabilir.