Tüm dünyayı etkisi altına alan ve binlerce insanın ölümüne neden olan COVID-19, Çin’in Wuhan kentinde Aralık 2019 tarihinde ortaya çıkmıştır. COVID-19 daha sonra küresel olarak yayılmış ve tüm dünyada pandemi ilan edilmesine neden olmuştur. Dünyada binlerce insanı ekonomik, sosyal, kültürel sorunlarla ve sağlık sorunlarıyla baş başa bırakmıştır. Bu kriz döneminin muhtemel etkisi olan toplumsal tedirginliğin önüne geçmek için tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de koruyucu ve önleyici nitelikte ekonomik uygulamalara, sosyal politika ve sosyal hizmet uygulamalarına gidilmiştir.
Dünyada ve ülkemizde yapılan kısıtlamalar ve alınan tedbirler nedeniyle özel sektörde çalışan birçok kişi işsiz kalmıştır. İşsiz sayısında yaşanan bu artış, sosyal yardım ve sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan kişi ve ailelerin sayısının da artmasına neden olmuştur. Bu kriz döneminde işsizliğin yarattığı riskleri en aza indirmek ve vatandaşlara asgari yaşam desteği sağlamak için çeşitli sosyal yardım programları tasarlanmıştır. Türkiye bu ekonomik krize karşı üç aylık “işten çıkarma yasağı” getirerek ve “kısa çalışma ödeneği” sağlayarak işçi ve işverenleri ekonomik yönden desteklemiştir.
Sosyal hizmet; insan hakları ve sosyal adalet ilkelerini temel alan; sosyal değişimi destekleyen, insanların iyilik durumunun geliştirilmesi için insan ilişkilerinde sorun çözmeyi ve güçlendirmeyi amaçlayan bir meslektir. Yaşanan salgınlar ve ekonomik krizler, günübirlik ve kayıt dışı çalışanlar ile sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunmayan sosyal yardım ve sosyal hizmetlere geçici yahut sürekli ihtiyaç duyan kişi ve grupları daha fazla etkilemektedir. Bu çerçevede birey, aile, grup ve toplumun refahını artırmayı amaçlayan sosyal hizmet mesleği ve mesleğin uygulayıcısı olan sosyal hizmet uzmanı pandemi sürecinde üzerine düşen toplumsal sorumluluğu başarıyla yerine getirmiştir.
Tüm toplumları etkileyen COVID-19 pandemisi sosyal hizmetin ilgi alanına giren müracaatçı grupları daha fazla etkilemiştir. Korunma gereksinimi altında bulunan çocuklar, otistik, zihinsel engelli gibi özel eğitime ve gereksinime sahip çocuklar, gençler, kadınlar, engelliler, yaşlılar, marjinal gruplar, ruh hastaları, evsizler ve mülteciler bu pandemi sürecini toplumun diğer kesimlerine göre daha ağır yaşamıştır. Çocuk evleri, sevgi evleri, engelsiz yaşam merkezleri, şiddet önleme merkezleri, kadın konuk evleri, yaşlı bakım ve huzurevleri ile diğer kurum ve kuruluşlarda kalan müracaatçılar, ilk vakaların görülmeye başlandığı Mart 2020’den başlayarak günümüze kadar gerekli koruyucu tedbirler alınarak salgın riski azaltılmaya çalışılmıştır.
Bu salgına karşı Türkiye zamanında önlemler almış ve ekonomik ve sosyal politika içeren birçok etkin müdahaleyi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde planlamış ve anında uygulamaya aktarmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve buna bağlı oluşturulan Bilim Kurulu ve Toplumbilim Kurulu bu süreci bilimsel temele dayanarak başarıyla yürütmüşlerdir. Pandemi başlangıcında diğer ülkelerde görülen maske ve tıbbi malzemede yaşanan kaos türünden kitlesel panikler yaşanmadan bu süreç atlatılabilmiştir.
Türkiye’de COVID-19 salgınının başladığı Mart 2020‘den bu yana Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB)’nın sosyal politika uygulamaları ve faaliyetlerini aşağıdaki gibi iki boyutta ele alıp özetleyebiliriz.
Topluma Yönelik Sosyal Hizmet ve Yardımlar (Politika ve Stratejiler)
Salgını kontrol altına alabilmek için pek çok ülke sosyal mesafe, izolasyon ve karantina uygulamalarına başvurmuştur. Bazı ülkelerde karantina ve izolasyon zorunlu devlet politikası olarak uygulanmıştır. Türkiye’de ise mart ayının başında, önceleri bazı günlerde sokağa çıkma kısıtlaması yapılmış ve zamanla kontrollü olarak bu uygulamalar gevşetilmiştir. 65 yaş üstündekiler ve yüksek risk grupları için izolasyon zorunlu iken daha sonra pandeminin kontrolü sağlandıkça bu gruplara yönelik kısıtlamalar da gevşetilmiştir. Halk sağlığını tehdit eden bu salgına karşı vatandaşların özellikle maske, mesafe ve temizlik konusunda sorumluluğu öncelikli bir hâle gelirken devlet de ekonominin çarklarının dönmesi amacıyla çok farklı politikaları hayata geçirmiştir.
Topluma yönelik politikaların Türkiye’de birçok bakanlığın yanında AÇSHB tarafından da gerçekleştirildiğini görmekteyiz. Belli bir gelirle yaşamını sürdürmek zorunda kalan vatandaşlarımıza gelir güvencesinin sağlanması önemliydi. AÇSHB bu bağlamda önemli politika uygulamalarını hayata geçirmiş ve salgının neden olduğu ekonomik ve sosyal sorunların en az düzeyde yaşanması için çalışmalarda bulunmuştur. Bunlar arasında önemleriyle dikkat çekenleri sıralayacak olursak:
- Nakit Desteği: “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyası ile sosyal yardımlaşmanın en güzel örneği verilmiştir. Bakanlık tarafından gelir testiyle tespit edilen ihtiyaç sahibi 620 bin haneye 1.000.-TL nakit yardımı yapılmış ve bu yardımların toplamı 6 milyar 107 milyon 444 bin lirayı bulmuştur. Sosyal yardımlara ayrılan kaynak ihtiyaçlar doğrultusunda sürekli artırılmıştır
- Emekli Aylıklarının Artırılması ve Bayram İkramiyelerinin Öne Çekilmesi: Torba yasayla emekli maaşlarının en düşüğü 1.500.- TL’ye yükseltilmiştir. Bunu destekleyici olarak da bayramda verilmesi planlanan ikramiyeler, Koronavirüs salgını nedeniyle öne çekilmiştir. Ayrıca 76 yaş üstü emeklilerin maaşları, karantina ve izolasyon süreçlerine destek olmak amacıyla evlerine teslim edilmiştir
- Kısa Çalışma Ödeneği: Kısa çalışma ödeneği, işyerinde uygulanan haftalık çalışma süresini tamamlayacak şekilde çalışılmayan süreler için işçinin kendisine ve aylık olarak her ayın beşinde ödenmektedir. Kısa çalışma ödeneğini hak edebilmek için asgari 450 gün prim yatırılmış olması ve son 60 gün içinde kesintisiz olarak prim ödemesinin yapılmış olması gerekmektedir. Kısa çalışma ödeneği, işverenin çalışanlarla ilgili beyanı esas olacak şekilde verilmektedir. Toplamda 7 milyar TL’lik asgari ücret desteği ile çalışanlar ve işverenler bu süreçte desteklenmiştir. İşsizlik Sigortası Fonu’ndan 717 bin 911 kişiye toplam 2 milyar 71 milyon 32 bin 826 lira işsizlik ödeneği verilmiştir. Böylece salgının ülkede görülmeye başlandığı mart ayından bugüne kadar yapılan yardım, ödeme ve desteklerin toplamı, 20 milyar 493 milyon 602 bin 651 liraya ulaşmıştır. Bu destekler hâlen devam etmektedir
- Esnek yahut Evden Çalışmanın Özendirilmesi: Gerek kamuda gerek özel sektörde çalışanlarla hane halkında yüksek risk bulunan çalışanların, işverenleri ile karşılıklı anlaşarak uzaktan yahut esnek çalışmaları teşvik edilmiştir.
AÇSHB’den Hizmet Alan Müracaatçılara Yönelik Sosyal Hizmetler
İlk vakanın Türkiye’de görülmesiyle birlikte AÇSHB’ye bağlı tüm kurum ve kuruluşlarda gerekli önlemler alınmış; çocukların, engellilerin, yaşlıların ve kadınların öncelikle kurumlara giriş ve çıkışları kontrol altına alınmış, acil durum dışında ziyaretçi kabul edilmemeye başlanmıştır. Kuruluşlarda görev yapan personelin nöbet sistemi gözden geçirilmiş, bu personelin aile üyeleriyle ve toplumun diğer kesimleriyle iletişimi ve teması kontrol altına alınmaya çalışılmıştır.
- Çocuklar: 2018 yılı itibarıyla AÇSHB’ye bağlı olan Çocuk Evleri (1.192 kuruluş ve 6.199 çocuk), Çocuk Evleri Sitesi (111 kuruluş ve 6.383 çocuk) ve Çocuk Destek Merkezleri (63 kuruluş ve 1.632 çocuk) kapsamında yatılı olarak toplam 14.214 çocuğa bakım hizmeti ve çocukların ailelerin yanında kalarak desteklenmesini amaçlayan sosyal ve ekonomik destek (SED) yardımı sunulmaya devam edilmektedir. Sürecin çocuklarda oluşturabileceği kaygı, depresyon, korku ve stresin yönetilmesi için de gerek kuruluşlardaki çocuklara gerekse aile yanında bakım sağlanan çocuklara sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar tarafından psikososyal destek verilmiştir
- Kadınlar: 81 ildeki Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) ve 145 Kadın Konukevi, 3.482 kapasite ile hizmet vermektedir. Bu çerçevede COVID-19 salgınına rağmen şiddet mağduru kadınlara yönelik hizmetler kesintisiz devam etmiştir. Ayrıca “Alo 183 Sosyal Destek Hattı” ile şiddete uğrayan veya uğrama riski taşıyan, destek ve yardıma ihtiyacı olan kadın ve beraberlerindeki çocukları için psikolojik, hukuki ve ekonomik danışmanlık hizmetleri 7/24 ücretsiz sunulmaya devam edilmiştir
- Engelli ve Yaşlılar: 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olan bireyler, koronavirüs salgınında yüksek risk grubu oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu grubun yoğun olarak bulunduğu huzurevlerinin salgın sürecinde korunması ve denetlenmesi ciddi öneme sahiptir.Mart 2020 tarihinden bu yana Bakanlığa bağlı 426 Huzurevi ve Yaşlı Rehabilitasyon Merkezinde toplam 27 bin 500 yaşlıya bakım ve sağlık hizmetleri sunulmuştur.
Huzurevlerinde alınan yeni tip koronavirüs tedbirleri bir kademe daha yükseltilmiş, yaşlılarımız ve burada çalışan personel kapsamlı sağlık taramalarından geçirilmiştir. COVID-19 salgın sürecinde diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye’de yaşlı hastalara tahsis edilen yatak ve ventilatör (suni solunum cihazı) sayısı ortalamanın üstündedir. Türkiye bu süreçte Dünya Sağlık Örgütü tarafından huzurevlerinde alınan önlemleriyle dünyaya örnek gösterilmiştir. Burada kayıpların az olmasının en önemli nedeni Türkiye’de entegre olmuş güçlü bir sağlık ve bakım hizmetinin olmasıdır. AÇSHB’ye bağlı il müdürlüklerince COVID-19 pandemisi sürecinde sokağa çıkma kısıtlaması bulunan 65 yaş üstü kişilere, engellilere, engellilerin bakımlarını üstlenenlere, şehit yakınları ve gazilere, koruyucu ailelere, yurt dışından gelip karantina altında tutulanlara (Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarına yerleştirilenler), onların yakınlarına ve ihtiyaç duyanlar ile talepte bulunanlara psikososyal destek hizmeti verilmiştir.
- Vefa Destek Grupları: COVID-19 salgını süreci boyunca özellikle evlerinden çıkamayan yaşlı ve engelliler ile evinde yalnız yaşayan birey ve ailelere yönelik olarak polis, jandarma, bekçi, AFAD personeli gibi kamu çalışanları ile Kızılay gibi STK gönüllülerinden ve personelinden oluşturulmuş destek gruplarının çalışmaları büyük önem taşımıştır. Vefa Destek Grupları Türkiye’de İçişleri Bakanlığına bağlı olarak Valilik ve Kaymakamlıklar bünyesinde kurulmuştur. Birey ve ailelerin temel ihtiyaçlarından başlayan sosyal hizmet ve sosyal yardım odaklı birçok ihtiyacı bu gruplar tarafından karşılanmıştır. Bu süreçte AFAD’ın koruyucu ve önleyici nitelikteki sosyal hizmet ve sosyal yardımları da önemli bir yere sahiptir. Bu kadar kısa sürede organize olup sosyal hizmet müracaatçılarına anında müdahale eden ülkemiz Vefa Destek Grupları COVID-19 salgını sürecinde dünya literatüründe başarılarıyla yerini almıştır
- Evde Bakım ve Evde Sağlık Hizmetleri: Birçok gelişmiş ülkede bu sağlık hizmetlerine aktarılan finans desteği kısıtlanırken ve bakım ücreti hastalardan alınırken Türkiye’de pandemi koşullarına dikkat edilerek bu iki hizmet kesintisiz şekilde devam etmiştir
- Türk Kızılay’ın ve Yeşilay’ın Hizmetleri: Türkiye Kızılay Derneği salgının ilk gününden başlayarak COVID-19 ile ilgili olarak eğitim, bilgilendirme amaçlı yayın ve videolar hazırlamış, bunları kamuoyunun hizmetine sunmuştur. Ayrıca, ihtiyaç sahiplerine gıda kolisi ve hijyen kitleri, sağlık çalışanları için siperlik dağıtılmıştır. İzmir ve Elazığ depremleri sonrasında da vatandaşlarımızın yardımına koşan Kızılay, Türkiye’de sosyal yardım ve hizmetlerin sunumunda çok önemli bir rol üstlenmeye devam etmiştir.
Tütün, alkol ve uyuşturucuyla; özetle tüm bağımlılıklarla etkin bir şekilde mücadele eden Yeşilay’ın, Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) ile salgın döneminde yoğun kaygı yaşayan ve psikolojik rahatsızlık belirtisi gösterenlere ücretsiz hizmet verebilmek amacıyla COVID-19 Psikolojik Destek Hattı’nı kurmuş ve müracaatçılara 7/24 (yedi gün, yirmi dört saat) esasıyla hizmet sunmuştur. Bu zaman zarfında toplamda 2.286 kişiye telefon desteği ve 73 kişiye online/çevirim içi terapi hizmeti sağlanmıştır.
Dersler ve Öneriler
Pandemi, sahip olduğumuz sağlık ve sosyal hizmet sisteminin güçlü ve zayıf yönlerini de görme fırsatı vermiştir. Afet yönetiminin organizasyonunda ortaya çıkan sorunlar belirlenmiş böylece Türkiye’de sağlık bakım hizmetlerinde yetersiz kalınan boyutların güçlendirilmesine çalışılmıştır. COVID-19 salgınıyla mücadele sürecinin, aşının bulunmasına rağmen önümüzdeki birkaç yıl içerisinde de devam edeceği öngörülmektedir. Ülkemizde sosyal hizmetlerin önemli hedef grupları öncelikli olarak korunmaya ve bakılmaya devam edilecektir. Tüm bu uygulamalar Türkiye’nin sosyal devlet yapısının ne kadar güçlü olduğunu göstermiştir. Ayrıca COVID-19’u bir travma olarak kabul ettiğimizde özellikle salgın sonrasında ortaya çıkabilecek travma sonrası stres bozukluğunun ve depresyonun toplumun büyük bir kısmında görüleceğini hesaba katmalı ve gerekli psikososyal ve rehabilite edici stratejileri şimdiden planlamalıyız.
İşsizliğin birey ve aile üzerinde yaratmış olduğu etkiler görüldüğü kadarıyla bir dönem daha devam edecektir. Bu yüzden sosyal koruma bileşeni olan sosyal yardımların ve ekonominin belli bir düzeye gelmesi için de kısa çalışma ödeneğinin devam ettirilmesi gerekir.
Temizlik, maske ve mesafenin gelecek yıllarda da yeni normallerimiz arasında yer alacağının, bunun sürdürülmesi gerekeceğinin de altını çizmeliyiz her hâlde. Bu yeni normale karşı sosyal mesafeyi gözeterek müracaatçılarımıza yönelik bakım plan ve hizmetlerini yeniden gözden geçirmeli ve yeni modelleri gündeme almalıyız. Örneğin daha yatay bir mimari ve doğaya yakın bir anlayış ile sosyal hizmet kuruluşları (huzurevleri, sevgi ve çocuk evleri vb.) planlanabilir. Engellilerin rehabilitasyonu için yerel yönetimlerin mekânsal kaynaklarından yararlanılabilir. Maske, mesafe, temizlik kuralına dikkat edilerek grup çalışmaları, sosyal faaliyetler vb. daha çok online/ çevrim içi projeler geliştirilebilir.