İNGEV’de (İnsani Gelişme Vakfı) insani gelişmeyi, savunuculuğun yanı sıra hedef odaklı sosyal araştırmalar ve uygulama programları yürüterek destekliyoruz. Sosyal araştırmalarla uygulama projelerinin doğru tasarlanmasını amaçlıyoruz.
Yerel yönetimlerde dijital yönetişim fırsatları, sosyal medya imajı, toplumsal cinsiyet algısı, pandemi dönemi KOBİ’lerin ihtiyaç analizi, sivil toplum kuruluşları imajı gibi araştırmalarla salgın ortamındaki önemli konularda yol gösterici raporlar ortaya koyduk. “İNGEV Chats” adını verdiğimiz bilgilendirme amaçlı çevrim içi sohbetlerin erişimi 1 milyon kişiyi aştı.
2020 yılında özellikle geçim kaynaklarına yönelik uygulama projelerine yoğunlaştık. Girişimciliğe ve istihdam geliştirmeye önem verdik. Özellikle sığınmacıların sürdürülebilir geçim kaynaklarına ulaşmaları için çalışmalarımız yoğunlaştı.
Mültecilik, yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmak, dünyanın en zor “işi”. Normal bir toplumda “dezavantajlı” diye tanımladığımız ve özellikle destek olmaya çalıştığımız bireyler vardır. Bunları yoksullar, engelliler, geliri olmayan ihtiyaç sahibi kadınlar, yaşlılar, çeşitli etnik azınlıklar diye sayabiliriz. Mültecilik bütün bunlara ilaveten bir de dilini, kültürünü bilmediğin bir ülkede, hiçbir gelirin olmadan yeni bir hayat kurmak gibi zorluk ve dezavantajları katmerli bir şekilde içerir.
Türkiye barındırdığı sığınmacı nüfus açısından dünyanın en fedakâr, en iyiliksever ülkesidir ancak bu fedakârlık konuşulduğundan çok daha büyük bir meseleyle de uğraşmayı gerektiriyor. Dış yardım ve fonlar önemli katkılar sağlasalar da meselenin gerektirdiği ekonomik kaynakların büyüklüğüne oranla bunların yetersiz kaldıklarını biliyoruz. Ülkedeki işsizlik ve ekonomik sıkıntılar özellikle Suriyelilere karşı ciddiye alınması gereken bir gerginlik yaratma potansiyeli de taşıyor. Suriyelilerin sürdürülebilir gelir kaynaklarına sahip olmaları ve mümkün olduğunca bunu Türkiye ekonomisine de katkı verebilecek şekilde yapmaları bulunabilir en iyi yol.
İNGEV’in, özellikle girişimciliği teşvik etme yönündeki uygulamaları, sürdürülebilir geçim kaynakları yaratmanın ülke ekonomisine katkı sağlamanın yanı sıra olası toplumsal gerginliklerin azaltılmasına da hizmet vermeyi amaçlamaktadır.
2020 yılı sonuna geldiğimizde resmî kuruluşuna destek verdiğimiz girişim sayısı 400’ü aştı. Hukuki, finansal ve özellikle iş geliştirme amaçlı 1.500’den fazla danışmanlık gerçekleştirdik. Kurduğumuz çağrı destek merkezi 5.000’den fazla soruyu cevapladı. Pandemi ortamında düzenlediğimiz dijital fuarla girişimcilerin ihracat potansiyellerini, Arapça konuşulan coğrafya başta olmak üzere artırmayı hedefledik. Yılın son ayında açılan Şanlıurfa İş Geliştirme Merkezi ile bu şehrimizdeki iş hayatının gelişimine katkı vermeye başlıyoruz.
Pandemi döneminin olumsuz etkilerini azaltabilmek için çoğu kadınlara yönelik olmak üzere KOBİ’lere hibe desteği sağladık. 150 KOBİ’ye ayrıca internet erişimlerini ve kullanımlarını kolaylaştıracak hibeler verilmesine aracılık ettik. Engelliler ise özel bir çalışma alanımız oldu. 117 engelli ile iş sahibi olmaları için birlikte çalıştık.
Bütün bu süreçlerden birçok ders çıkardık. Önemli üç tanesini burada paylaşabiliriz.
İlk dersimizin konusu, fon verimliliğinin yükseltilmesi. Özellikle yurt dışından gelen fonlar birçok ara aşamadan geçerek nihai faydalanıcıya ulaşıyor. Yabancı donörlerin öncelikle kendi ülkeleri bazlı bir kuruluşa fon vermeyi tercih etmesi, sonra aynı kuruluşun kendisine Türkiye’de ofis açması, ardından alt yüklenicilerle sürece devam etmek şeklinde akan süreç yönetsel giderleri yükseltiyor. Burada bir süreç verimliliği fırsatı var.
İkinci dersimizin konusu ise destek programlarının metrik hedefleri ve içerik kalitesinin uyumlu yönetilmesiyle ilgili. Fon sistemlerinin bürokratik gereklilikleri ve zaman baskısı metrik hedeflere yoğunlaşırken içerik kalitesi zayıf kalabiliyor. Hibeler, eğitimler, mentorluk, danışmanlıklar gibi aktivitelerin aslında nihai “faydalanıcı değeri” yaratmayan ama kâğıt üzerinde hedefine ulaşan aktiviteler olma riski var.
Sözünü ettiğimiz bu derslere dolaylı olarak da kaynaklık eden en önemli dersimiz ise teknik kalitesi yüksek, profesyonel bir yapı ile çalışabilen, güçlü ve “non-partisan” sivil toplum kuruluşlarına olan hayati ihtiyacımız. Türkiye’nin ülke içi olduğu kadar, bölgesel ve küresel olarak da saygınlığı olan bu tür sivil toplum kuruluşlarına çok ihtiyacı var. Onları desteklemeli ve sayısını artırabilmeliyiz.